Perşembe, Ekim 20, 2005

Yeni Öğretim Yılı


Fakülte resmen 5 Ekim’de yeni eğitim ve öğretim yılına başladı.Üniversitede ‘eğitim’ kavramını kullanmak ne kadar doğru,açıkçası emin değilim.Üniformalı eğitim sisteminde bile ‘eğitim’ kavramını rafa kaldırıp,veletlere salt bilgi pompalayarak treni yürütüyorlar.En azından ben öyle hatırlıyorum.Üniformalı yıllarımda aldığım yegane ‘eğitim’ aşısı abur cuburdan kaçınmaktır.Her zaman iftihar ederim.Bunu bir yana bırakıp Fakülte’deki tatlı ama son derece gereksiz heyecana dönelim.Üniversiteye ilk girdiğim sene gibi hemen ilk günden kekliğimi gösterip okula gitmedim.Çünkü biliyordum ki okulda ilk iki hafta bir bok olmazdı.O yüzden okula sadece sınav sonuçlarını öğrenmek ve öğrenci işlerinde boğuşmak haricinde pek uğramadım.Okula adımımı atıp,yeni anfimde,yeni hocalarımla,yan anfilerdeki güzel kızlarla tanışmam ancak iki hafta sonrayı buldu.Güzel kız portföyü genişlemişti.Geçen sene üst katta olup güzellikleri ve tatlılıkları hakkında yorum yapamadığım ikinci sınıflar bu sene üçüncü sınıf olmuş ve aynı zamanda benim anfimle komşu olmuşlardı.Ne kadar güzel durumdu bu dostlarım…(Aralarda böyle dostlarım falan sıkıştırmak da amma laubali bir harekettir.)Her zamanki gibi anfinin en arka kapısı açık olduğundan adeta hırsız gibi anfiye girip en arkalardan bir yere oturdum.Yüzlerini uzun zamandır görmediğim Anadolu tayfa ki hemen hemen hepsi Altunizade’deki Yurt-Kur yurdunda barınıyorlardı,arka sıraları kaplamışlardı.Haber spikeri formatında bir kadın Devlet Özel Hukuku anlatmakla meşgulken ben arka sıralarda bu güzel hocanın iyiniyetini sömürerek okulun kapısında ucuz gazeteler satan bayiden aldığım Milliyet isimli sığ gazeteyi okumaya koyuldum.En arka sıralardaydım ve arka kapı açıktı.Bu sene dikkatimi çeken yegane unsurlardan biri okulun pek bir kalabalık olmasıydı.Alt sınıfların davarlığını verdim,güldüm geçtim.Vatandaşlık,ikametgah ve mülteci hususları haber spikeri formatındaki hocanın anlattığı ana konulardı.Mültecilerden bahsederken,sadece siyasi,dinsel ve ırksal ihtilaflardan ve kovuşturmalardan dolayı kendi ülkelerinde barınmaları mümkün olmayıp başka ülkelere kaçanların mülteci sayılabileceğinden dem vurdu.İşte o an beynimden vurulmuşa döndüm,ellerim titremeye,kalbim hızla atmaya başladı.Aniden üçyüz kişilik anfide olanca çekingenliğime ve utangaçlığıma rağmen ayağa kalktım ve hocayla tartışmaya başladım.Kendi tezime göre genel geçer bir mülteci tanımının mümküniyatı yoktu,İtalyan sahillerinden yakalanan Pakistanlı mültecilerin hiçbir siyasi,ırksal veya dini gayeleri yoktu;haber spikeri formatındaki hoca ise beni yerime oturmam konusunda uyarıcı sözleriyle paylıyordu.Ona aldırmadan beynelmilel hukuk konusunda bildiğim tüm kalıpları anfi arkadaşlarıma tekrarladım.Üçyüzü de birden bana dönerek,bir hırsızlık zanlısına bakan esnaf gibi baktılar.Dürüst olmak gerekirse bu bakışlardan tırstım ve özür dileyerek yerime oturdum.Bu amfide ders anlatmanın ne kadar zor bir şey olduğunu da hocamız anlattı,pişman oldum.Bu fevri hareketimin neye yol açtığını çok sonraları öğrenecektim ama sizlerle paylaşmam şuan mümkün olmaz.Bir de bizim anfideki bu arkaya dönüp bakma geleneğini bozmaya karar verdim.Derste veya ders arasında arka sıralardan kim konuşsa üçyüz kişi birden arkasına dönüp konuşana bakıyordu.Bu duruma her seferinde sinirlenip konuşmak için kürsünün önüne kadar geliyor;herkese arkamı dönüyordum.Şimdiki taktiğim ise ben konuşurken bana bakan üçyüz kişiye karşı nah işareti çekmekti;ama daha deminki sert bakışları hatırlayınca bu davranışımın ne kadar da ahmakça olduğunu anlayıp gazete okumaya geri döndüm.Vurucu timden Orhan, “canım sıkıldı lan çıkalım” dedi. “Hayhay” dedim.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home